YERKÜRE
EYH, yerküreyi, dünyamız ve onu saran uzay parçasının, canlı – cansız tüm varlıklarının oluşturduğu, insanın da içinde bulunduğu ortam olarak tanımlar. Doğanın, tüm unsurlarının varlıklarını sürdürmeleri için aktif bir çaba sarf edilmesi gerektiğine inanan EYH, insanoğlunun sadece kendi çıkarı uğruna yerküreyi istismar etmesine karşıdır.
EYH, insanlara ve canlılara milyonlarca yıldır ev sahipliği yapmış olan yerkürenin, son yüzyıllarda nüfusun artış ivmesinin yükselmesiyle ve özellikle 20 Yüzyıl’dan bu yana ‘endüstrileşmiş’ insanoğlu tarafından çeşitli yönleriyle dengelerinin bozulduğunun ve kimileri iyileştirilemeyecek ölçüde, önemli yaralar aldığının farkındadır, bu durumun sürdürülebilir olmadığını bilmektedir.
Kalkınma ile yerkürenin korunması arasında bir denge sağlanması gerektiğini savunan EYH, ‘insanın ihtiyaçlarının sonsuz olduğu’ varsayımı ile ‘insan isteklerinin sınır tanımaz bir şekilde tatmin edilmesi’ düşüncesine dayalı yaklaşımların ve gittikçe artan insan nüfusunun, canlı ve cansız varlıkları ile birlikte yer küreyi ve insanoğlunun kendisini de tüketeceğinin bilincindedir. EYH, bunun çözümünün, insanların nüfus artışlarını kontrol ederek, yerkürenin kendini yenileme kapasitesinden daha yavaş tükettikleri, diğer canlılara yaşama alanının sağlandığı, kalkınmanın ve doğal yaşamın sür dürülebilir bir şekilde planlandığı politikalar uygulamak olduğu görüşündedir. Bu bağlamda EYH, yerküre kaynaklarının güçlünün çıkarı için tüketilerek güçsüzün yaşama alanının daraltılmasına ve hatta yok edilmesine karşı durur. EYH bu amaçlara yönelik sivil toplum girişimlerinin yanında olur, bu alandaki uluslararası anlaşmaların aktif bir tarafı olmak gerektiğini savunur.
EYH, yerküreye karşı sorumluluğun, zaman ve mekân boyutlarında, istisnasız herkesin omuzlarında olduğu düşüncesiyle, bu sorumlulukların yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde yerine getirilmesi için her seviyede bilgi alışverişine ve işbirliğine önem verir. Yerküre bilincinin her bireyde, küçük yaşlarda oluşması gerektiğine inanan EYH, eğitim sistemlerinin köklü bir şekilde gözden geçiri lerek öğrenme boyutları içinde ‘doğayla deneyim’ esaslı bir unsurun da olması gerektiğini savunur.